Güçlü bir Türkiye olmanın yolu “patent”ten geçer

Türkiye Patent Hareketi Platformu Yönetim Kurulu Üyesi ve Efor Patent Yönetim Kurulu Başkanı Savaş Gümüş; “20. yüzyılın son çeyreğinde ‘küreselleşme süreci’ sermayenin, mal ve hizmetlerin uluslararası bir nitelik kazanmasına neden olmuştur. Bu süreçte üretim ve bilgi teknolojileri de çok hızlı gelişmiştir. Hızlı gelişen bu süreçte birçok ihtiyaç ortaya çıkmıştır. Bu ihtiyaçlardan iki tanesi; Fikri Haklar ve Sınai Haklardır. Kısaca bu hakların tanımlarından bahsetmemiz gerekirse; Telif Hakları veya Fikri haklar olarak da bilinen Fikri mülkiyet; edebiyat, sanat, müzik, mimari vb. gibi eserler üzerinden sahip olunabilecek haklardır. Sınaî Mülkiyet ise genel tanımı ile sanayide ve tarımdaki buluşların, yeniliklerin, yeni tasarımların ve özgün çalışmaların ilk uygulayıcıları adına; ticaret alanında üretilen ve satılan malların üzerlerindeki üretici veya satıcısının ayırt edilmesini sağlayacak işaretlerin sahipleri adına tescil edilmesini ve böylece ilk uygulayıcıların ürünü üretme ve satma hakkına belirli bir süre sahip olmalarını sağlayan gayri maddi bir haktır. Sınai Mülkiyet hakları patent, faydalı modeller, marka ve tasarımları kapsamaktadır. Fikri ve Sınaî Mülkiyet Hakları; eser, marka, buluş sahibinin ticari haklarını koruyan haklar olarak açıklayabiliriz.” dedi.

Konuşmasında fikri ve sınai mülkiyet haklarının özellikle de patentin önemi değinen Gümüş; “Gerek Fikri gerekse Sınaî mülkiyet hakları hukuk sistemimizde ayrı ayrı kanunlarla düzenlenmiş olup bunlar; 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserlerini Koruma Kanunu ve 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’dur.

Fikri ve Sınai Haklar üretim ve gelişim sürecinde kişi haklarının korunması ihtiyacından dolayı ortaya çıkmıştır. Fikri ve Sınai Haklar kanunları ile kişi ve/veya kurum ürünü olan her fikir korunmaya başlamıştır. Yenilik dürtüsüyle üretilen yeni buluşlar, ürünler, markalar ve inovatif tasarımların hepsini üreten kişi koruma altına alabilir.

Hızla artan küreselleşme süreci ile birlikte, fiyat odaklı rekabet stratejileri yerini inovasyon odaklı rekabet stratejilerine bırakmıştır. Dolayısıyla, teknolojik yenilik ortaya koyabilmenin en önemli unsurlarından biri olan ve bilimsel ve teknolojik faaliyetlerin en önemli girdisini oluşturan Ar-Ge faaliyetlerinin somut bir sonucu olan patentlerin önemi artmıştır. Patent hakkı sahibi, patentli ürününü, başkalarına ürettirmeme hakkına sahip olduğu için, emsalsiz bir rekabet avantajı kazanmaktadır.

Ülkemizin ve firmalarımızın rekabet gücünü, katma değerli üretim ile arttırabiliriz. Bu ise patentli ürünlerle mümkün olmaktadır. Fikri düşüncenin ürünü olan buluş, üçüncü şahıslar tarafından kötü niyetli kullanımlara maruz kalmadan patentlenmelidir. Patent ile üretici hem bir ürün ortaya koyarak gerek ülkesine gerek kendi geleceğine yatırım sağlamakla birlikte, buluşuna ait tüm hakları da korumaktadır.” ifadelerini kullandı.

Gümüş, ülkemizin fikri ve sınai mülkiyet hakları konusundaki durumunu hakkında şu değerlendirmelerde bulundu: “Bir ülkede alınan patent sayısının yüksekliği, o ülkenin teknolojik gelişmişliğinin göstergesidir. Dünya geneliyle kıyaslandığında ülkemizin patent konusunda çok gerilerde kaldığı görülmektedir. Dünyada teknolojik çığır açan buluşların büyük bir kısmı patentle korunurken, ülkemizdeki büyük üniversite ve şirketlerin bile çok az sayıda patenti bulunmakta, bazılarının şu ana kadar hiçbir başvuru yapmadığı da bilinmektedir.

Oysa patent bilincinin yerleştiği ülkelerde, patent lisans anlaşmalarından da çok büyük gelirler elde edilebilmektedir. Ülkemizde Fikri ve Sınaî Mülkiyet Haklarının korunması 140 yıllık bir geçmişe sahip olmasına rağmen bu bilinç daha yeni yeni gelişmeye başlamıştır. Ancak halen toplumda, patent almak için yeni bir icat yapmak gerektiğinin sanılması yahut patent veya marka tescilinin noterde yapılabileceğini zannedenlerin olması Sınaî Mülkiyet Hakları bilincinin yeterince gelişmediğini göstermektedir.

Dünya üzerinde her ay ortalama 500.000 adet patent başvurusu yayınlanmaktadır. Türkiye’de ise aylık ortalama 500 adet patent başvurusu yapılmaktadır. Dünya üzerinde yapılan 1000 adet patent başvurusundan biri Türkiye tarafından yapılmaktadır.

Türkiye 2020 yılında; 8200 Patent, 3577 Faydalı Model Tescil Başvurusu ile Dünyada 14. Sırada Yer Alma Başarısı Göstermiştir. Dünyada ise 3 milyondan fazla patent başvurusu yapılmıştır.”

2020 yılında dünya genelinde en çok patent alan 10 ülke şöyle:

  • Amerika Birleşik Devletleri – 44,293
  • Almanya – 25,954
  • Japonya – 21,841
  • Çin – 13,432
  • Fransa – 10,554
  • Güney Kore – 9,106
  • İsviçre – 8,112
  • Hollanda – 6,375
  • Birleşik Krallık – 5,715
  • İtalya – 4600

Türkiye Patent Hareketi Platformu Yönetim Kurulu Üyesi Savaş Gümüş; ülkemizin patent sayısının artması için hem kamu tarafında hem de özel sektörde yapılması gereken eylemlere ilişkin görüşlerini şöyle açıkladı: “TURKPATENT; toplumda inovasyon kültürünü geliştirmek ve patent farkındalığı oluşturmak için Kamu Spotları yayınlamalıdır. Kuruma sicil kayıtlı “Marka ve Patent Vekilleri” her yönden daha çok desteklenmeli ve güçlendirilmelidir. Üretici firmalar Ar-Ge’ye ayırdıkları bütçeyi maksimize etmeli, bünyelerinde çalışan teknik personele patent/faydalı model başvurusu yapılan yenilikler için teşvik edici para ödülü vermeli. Ticarileşen ve kazanç sağlayan patentlerden ise buluş yapan çalışanlarına makul bir kazanç payı vermelidir. Nasıl ki satış profesyonelleri “prim” ile motive oluyorsa, teknik personeli de benzeri bir yolla motive etmek gerekir. Buluş yapan ile sadece uygulama yapan teknisyen aynı kefeye koyulmamalıdır. Ülkemizde patent tescil sürecinde teşvik veren; TÜBİTAK ve KOSGEB potansiyelini kullanarak daha etkin olmalıdır.”

Patentlerin ticarileşmesi, insanların taleplerini ihtiyaçlarını karşıladığı ölçüde mümkündür, diyen Gümüş; ticarileşme ile ilgili görüşlerini şöyle ifade ettiler. Ticari bir buluş sahibine maddi kazanç, ülkeye katma değer kazandıracaktır. Ülke kalkınması, üretilen katma değerle sağlanabildiğine göre patent tescili sadece buluş sahibinin ticari haklarını koruyan bir sistem olarak değil ülkedeki teknolojik gelişmenin önemli bir unsuru olarak görülmelidir. Çünkü patentli ürün yalnızca üretim değil aynı zamanda yeni bir bilginin de paylaşılması demektir.

Patent tescil işlemleri gibi detaylı inceleme ve araştırmaya tabi tutulmayan ve daha kısa sürede tescillenen Faydalı Model başvuruları düşük maliyet nedeniyle yerli firma ve şahıslarca daha çok tercih edilmekle birlikte bu tescil işlemlerinin, araştırma ve inceleme safhası olmadığı için yeterli dayanağı olmadığından hak kaybına yol açabilmektedir. Ülkemizin küresel ölçekte rekabet gücünün geliştirilmesinde ileri teknoloji, inovasyon ve markalaşmanın önemi yadsınamaz. Teknoloji üreten ülkeler küresel pazarda güçlü markalarla yer alacak ve marka değerleri yükselecektir. Buluş kabiliyetine sahip üretken ve girişimci bir millet olduğumuz kuşkusuz ancak pratik işleri seviyoruz ve bilgiye erişim imkânlarını doğru kullanmadığımız da bir gerçektir.

Avrupa Patent Ofisi (EPO) tarafından yayınlanan; sektör bazlı patent sayısına bakacak olursak en çok patent alan ilk 5 sektör şu şekildedir:

  • Medikal Teknoloji – 14,295
  • Dijital İletişim – 14,122
  • Bilgisayar Teknolojisi – 13,097
  • Elektrikli Makine, Alet, Enerji – 11,346
  • Ulaşım – 9,020

Ülke olarak patentlerde ticarileşme yoluna günümüz dünyasına uyum sağlayarak başlamalı ve öncelikli olarak bu 5 sektörde yatırımlar yapmalı ve rekabet gücümüzü arttırmalıyız. Aynı zamanda bu sektörlerin dışında kalan diğer sektörlerde de gerekli yatırımlar yapılmalı ve patent sayımızı arttırmalıyız. Gelişmiş ve güçlü bir ülke olmaya giden yol buradan geçmektedir.

Eğitim sisteminde üretime yönelik bilgi ile buluş kabiliyetlerinin geliştirilmesini sağlayacak eğitim yöntemleri önemsenmeli, öğrencilere sorgulamayı, düşünmeyi ve araştırmayı özendiren eğitimler verilmelidir, diyen Gümüş, okullarda ve üniversitelerde uygulanması gereken eylemleri şöyle ifade ettiler: “Mesleki eğitimlerde ve üniversitelerde “Fikri ve Sınaî Mülkiyet Hakları” en azından seçmeli ders olarak okutulmalıdır. Okullarda konuyla alakalı eğitimlerin de “Patent Vekilleri” tarafından verilmesi daha faydalı olacaktır.

Okullar ve üniversiteler, “sanayi” ile işbirliği yaparak geliştirilmelidir. Yüksek lisans ve akademik kariyer için hazırlanan tezlerin; bir buluş veya yeni ürün geliştirmeye yönelik olması özendirilmelidir. Teknokentler “Patent odaklı Ar-Ge” faaliyetlerine daha çok destek vermelidir.

Saygılarımla

Savaş GÜMÜŞ
Yönetim Kurulu Üyesi
Türkiye Patent Hareketi Platformu
Marka ve Patent Vekili



Bir cevap yazın

Bu site kullanıcı deneyimini geliştirmek için çerezler kullanır. KVKK uyarınca haklarınızı öğrenmek için KVKK Aydınlatma metnimizi inceleyebilirsiniz.